Bir Hayalet Kent: Hatay
İnsanoğlu kuş misali, bir günde dört şehirde olabiliyorsun.
Sabah Bursa sonra İstanbul, öğlen Adana, ardından Hatay, akşam İstanbul ve yine Bursa
Uludağ Enerjinin organizasyonunu yaptığı kısa ama yoğun yolculuk, bize 6 Şubat’ı hatırlatmakla kalmadı, insanlığımızı da unutmamamız gerektiğini hatırlattı yeniden.
Ama Hatay…
Toza, taşa ve yıkıntılara gömülmüş, neredeyse çatı görünmeyen bir şehre dönüşmüş, Hatay
Neşesini, gülüşünü kaybetmiş insanlar
Konteyner ve enkazlarla bütünleşmiş, sanki hep oradalarmış izlenimi veren bir boşluk hissi.
İnsanın kalbi de, bir yanı da ister istemez Hatay’da kalıyor aslında.
Dünyanın gerçek yüzüyle hastane ve mezarlığa gidince karşılaşıyor ve zavallı birer fani olduğunu hatırlıyoruz ya, Hatay’a geldiğinizde bunu hissetmekle kalmıyor yaşıyorsunuz.
Hatta burada sanki başka bir dünya var, eskisi yokmuş, her şeye yeni baştan ama sıfırdan başlıyorsunuz gibi…
Bir yandan geziyoruz kaldırılmış enkazların, düzleştirilmiş zeminlerinin üzerinde, kalan üç beş bina da sanki yıkıldı yıkılıverecek.
Gözümün kenarında bir damla gözyaşı, fırsat kolluyor düştü düşecek.Üstelik arkası damlayla kalmayacak, salya sümük feryat figan gelecek, öyle bir ruh hali…
Herkesin o mazlum, o mahsun hali öyle yakıyor ki yüreğimi
Bakıyorum da, sadece insanı değil kedileri bile mahsun Hatay’ın, tıpkı moloz yığınına dönüşen evleri, sokakları, binaları gibi
Ömür törpüsü burası
Kalsan bir dert, gitsen ayrı
Ciğer kalmıyor gördüklerin karşısında ki, bunlar eskiye göre daha günler iyi görüntüler deniyor.
Sokakların acısından çıkıyor, konteyner kent yaşamlarına bakıyorsun. Dağ taş konteyner.
Öyle ki dağ da, taş ta, yıkılmış, yer gök toz duman
Bir yanda yıkık dökük moloz yığınları, yıkılan evlerden artakalanlar diğer yanda konteyner kentlerin o yoksul, ruhsuz ama mecburi hizmeti.
Geride kalanların yaşamla ölüm arasında hissettiği buruk çizgi.
Ne var olabiliyorlar ne yok, gülemiyorlar bile içten.
Hepsinin yüzünde kavruk bir felaket gölgesi kalmış. Kimilerinde kaybettiklerinin acısı, kimilerinde eskisi gibi olamayacaklarının sancısı
Çok zor bir hayatın, yeniden maalesef başlaması.
Hatta niye biz de gitmedik kaldık buralarda dercesine bir keder, bir yürek ağrısı.
Velhasıl kalbimiz Hatay’ın derdiyle yandı.
En çok ta ülkenin geri kalanının nasıl unuttuğuna, unuttuğumuza.
Unutmayanlar yok muydu, elbette vardı.
Bizi bu yolculuğa çıkaran ve Uludağ Enerji Yaşam Ve Gelişim Kampüsüyle tanıştıran, Uludağ Enerji CEO’su Sinan Öktem, dostumuz ve aynı zamanda Kurumsal İletişim Direktörü Yusuf Ziya Yüce ve tüm çalışanlara çok teşekkürler. Bunca insana yaptıkları bu kıymetli dokunuş için ayrıca tebrikler.
Aynı zamanda bu kampüsün oluşumu ve sürdürülmesine destek veren Uludağ Üniversitesi ve Panoffect’e de duyarlılıkları için teşekkürler.
Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Kütahya Belediyesinin oluşturduğu konteyner kentte, 9 konteynerden oluşan bir nefes alma mekânı yaratılmış. Ve bu alanda psikolojik destek, sanat, mesleki gelişim, oyun atölyelerinin yanı sıra kadınlara yönelik atölyeler ile anaokulu ve ilkokul çağındaki çocuklar için de eğitim hizmetleri veriyorlar.
Hedef ise 2 yılda 40 bin kişiye hizmet vermek.
Son söz ise unutmamak olmalı sevgili okur,
Ne felaketi, ne acıyı, ne de insanlığımızı.
Elini taşın altına koyan, koyabilen herkese sonsuz teşekkürler…
ETİKET :