Geri

Kutuplaşmanın kime yararı var ki!

00:31:35 | 2024-01-28
DAMLA DİLMEÇ
DAMLA DİLMEÇ       Damladilmec18@gmail.com

Geçmişe bakıldığında sağcı-solcu, alevi- sünni, seküler- muhafazakar gibi pek çok kutuplaşmayı içerisinde barındıran tarihi olaylar görmek mümkün.

Toplum da meydana gelen bu ayrımın sonuçları her iki taraf içinde çok can acıtıcı oldu. Doksanların ikinci yarısından sonra başlayan sağcı-solcu ayrımı kardeşi kardeşe kırdırdı. Farklı düşünüyoruz, farklı inançlara sahip olduğumuz için birbirimizin canını çok yaktık.

Bazı siyasi figürler rant sağlamak için toplumu manipüle ederek kutuplaştırdı.

Günümüzde de bu kutuplaşma farklı alanlarda hala devam ediyor.

Farklı dönemlerde çeşitli  sebeplerle toplum da oluşturulan bu kutuplaşma bir süre geçtikten sonra erimeye başlasa da bazı şahıslar yine yeniden toplumu ikiye bölmeye çalışıyor.

Şu son zamanlarda seküler- muhafazakar ayrımı giderek kutuplaşmaya başladı.

Yine yeniden bazı figürlerin, bazı kavramları topluma dayatmasıyla ortaya çıkan bu ayrım da olan yine insanımıza oluyor.

Yani devler tepişirken ezilen çimenlere oluyor her zaman ki gibi.

O kadar gürültülü kavga ediyorlar ki kendi düşüncemizi duyamaz olduk.

Fikirlerimiz, görüş açılarımız keskinleşmeye başladı, tek yönlü görür olduk.

Mesele bir grup var toplumda dindar, muhafazakar insanları yobaz ve cahil olarak görüyor,

o insanların fikirlerini, yaşamlarını aşağılıyorlar.

Birde bu insanların tam zıddı bir grup var onlarda din kisvesi altında herkesi yargılayabileceklerini zannediyorlar,

Kendilerini toplumun fedaileri olarak görüyorlar.

Maalesef toplumda, birbirini dinlemeyen, dinlese de duymayan, duysa da anlamayan o kadar çok insan var ki, bu insanların bir araya gelmesiyle böyle anlamsız gruplar oluşmaya başladı.

Özgürlüğü savunanlar başkalarının kişisel alanlarına hiç hakları olmadığı halde müdahil olabiliyorlar, inanmadığın anlamadığın bir özgürlüğü, nasıl, ne kadar savunabilirsin ki.

Jean Jacques Rousseau, toplumsal özgürlüğü tanımlarken; her istediğini yapmak değil, istemediğin şeyi yapmamak olarak ifade etmişti.

Kesinlikle özgürlük için yapılabilecek en iyi tanım budur.

Şu an da kabul edilen, insanın istediği şeyi yapabildiği takdirde özgür olduğu fikri tamamen bir saçmalık, Aksi taktirde bu önü alınamayan uçsuz bucaksız bir sorunlar silsilesine döner ki insanlar bazı konularda epeyce obur olabiliyorlar.

Yani özgürlük vücudunu açıkça sergileyerek değil, birilerine zorla bir şeyler yaptırarak da kazanılabilecek bir hak değil, gerçekten özgür olabilmek için ilk önce istemediğimiz hiçbir şeyi yapmamalıyız, asıl savaşmamız gerekense insanların istemediği şeyleri yapmasına ve  yaptırılmasına engel olmaya çalışarak belki daha özgür bir dünya inşa edebiliriz.

Yanlış anlaşılan yalnızca özgürlük kavramı değil, ahlak kavramı toplumun bir kesimi tarafından epey yanlış anlaşılmış durumda.

Ahlak kılık kıyafetle, kişinin yaptığı makyajla ölçülebilecek bir kavram değil,

Kişinin ahlakı, eylemleri ve söylemleriyle belli olur ancak hatta bazen bunlar bile yeterli olmayabilir.

Toplumun içersinde kendi hayatlarına bakmadan başkalarının hayatını yargılayarak, ahlak bekçiliği yapan o kadar çok insan ortaya çıktı ki.

Bu durum ciddi bir sorun haline gelmeye başladı çünkü bu ahlak bekçileri yalnızca sözlü değil fiziksel olarak da bekçilik yapmaktan hiç çekinmiyorlar.

Birilerini yargılamadan, düzeltmeye çalışmadan ilk önce kendimizi düzeltmeliyiz, herkes kendi ahlak bekçiliğini yapsa tüm sorun ortadan kalkacak…

Herkesin kendi yaşamında  özgür ve ahlaklı olmasını temenni ediyorum çünkü ancak böyle özgür ve ahlaklı bir toplum inşa edebiliriz...


ETİKET :   özgürlükadaletahlaktopludin tüccarlarıahlak bekçilerikanaat önderisekülermuhafazakartürkiye