Bunlar da neye gelmiş!
Utanmak, yalnızca insana ait bir duygu mu?
Öyle sanıyordum!
Meğerse değilmiş!
Toprak da utanıyormuş!
Dağ, taş, su, ağaç da...
İnsan yapısı olanların da yüzü kızarıyormuş.
Beton, demir, ahşap, camın da!
Yıkılanlar hem mahzun hem de mahcup...
Ah tütüyor ayaktakilerin damında.
Koca bir ah yangını her yanda!
Oturup ağlasan bir enkaz başında; ecele yabancı olmadığını düşünsen, sebep de sen sonuç da!
Bir yanda ihmal var.
Öte yanda tamah!
En tepede kader var, hep ellerde günah!
İnsanın insana ettiğini anlatan en net söz: Ah!
Bu ahı, hiçbir omuz kaldıramaz.
Öyle bir bedel ki ödemesi asırlar alır.
Nesilden nesle miras diye bu borç kalır.
Yiten canlar, dağılan yuvalar, sönen umutlar, yarım kalan hayaller...
Sen sana öteki ben de bana!
Kırıldı mı artık şu bizi bize farklı kılan ayna!
Yok! Maalesef! Asla!
Yaşa bakalım yaşayabilirsen dünyaya ibretlik bu yasla.
Son bir kez daha yenilgisiz say kendini de ‘benlik’ tasla!
Hatırla o vakit tüm olanları...
Solan gülleri, dikenleri...
Kabuk tutmaz yaradaki pıtrakları topla.
İnsanın kaçtığı yerlere göçe kalkan yılanları...
Çıyanları, akrepleri, akbabaları...
Say saymaya gücün yeterse gözü arkada kalan ruhları...
AKLIMI TOPYEKUN İŞGAL EDEN SÖZ
Geçen hafta perşembe günü, Hatay’da duydum bu sözü.
Otobüsten inmiş, enkazlar arasında şok içinde gezerken yanımdan akan ağır trafikte motosikletteki iki gençten biri sordu önündekine: “Bunlar da neye gelmiş!”
Bir aydan uzun süredir acısını hissettiğimi düşündüğüm büyük felaketin ortasında bu söz bir tokat gibi indi suratıma.
Fotoğraf çektiğim telefonu cebime koydum.
Ellerim cebimde, kafamı kaldıramadan yürüdüm bir süre.
Utandım.
Geç kalmıştık belli ki.
‘32’nci gününde enkazların ortasına fotoğraf çekmeye gelmek’ insan buna değil de neye utanmalı!
Bir süre daha devam etti.
Sonra her insan gibi avuttum belki de kandırdım kendi kendimi...
Mesleğimi yapmam gerek diyerek yeniden fotoğraf çekmeye başladım.
Ama nafile!
Aklımı topyekun işgal etti o söz.
Bölgede geçirdiğim her anda acizlik hissiyle boğuştum durdum.
Oyun parklarında eğlenen çocukların neşesi ile direnç buldum.
Çadırlarda tüten dumanla...
Konteyner kurmak için öteden beriye telaş içinde koşan işçinin emeğiyle...
Tırlardan boşalan erzakla...
Akışa kapıldım ve utanma hissi çekildi zamanla.
‘NURDAĞI TEKYÜREK ÇARŞISI’
Önce Gaziantep’in Nurdağı ilçesine vardık.
İlçe merkezinin enkaz dağına döndüğünü gördük.
Her 10 kişiden biri vefat etmiş...
Elde bir yığın istatistik var.
Ama yazsan ne ifade eder, bilsen ne?
Nurdağı için şunu söylemeli ki 41 bin nüfuslu ilçenin 20 bini merkezde yaşıyor idi ve onlar için bugün çadır ve konteyner dışında bir şey yok.
Her boşluk çadırla dolu. (bin300)
600 konteynerlik bir alan oluşturulmuş, adı: ‘Nurdağı Tekyürek Çarşısı’
Buna ilave bin 500 konteyner daha kurulacak.
İnsan için ihtiyaç sayılabilecek ne varsa oradaki koşullar içinde sağlanmaya çalışılmış.
Hayvanlar da unutulmamış.
‘Tekyürek’ içindeki insanlara kart dağıtılmış ve ihtiyaçlarını günlük limitlerle ilgili noktalardan bu kartlar vasıtasıyla tedarik ediyorlar.
Tekyürek’te ikamet için öncelik evi yıkılan ve ağır hasarlı durumdaki vatandaşlara verilmiş.
Şırnak’tan gelen üç askerle sohbet ettik.
Birliklerinin ikinci günden itibaren burada olduğunu ve 15 günde bir görev değişimi yapıldığını söylediler.
Polisler de oradaydı...
Tekyürek’i incelediğimiz anlarda Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi ile Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin hemen önümüzden geçti.
Etrafları kalabalıktı...
Zira oradakiler yetkili gördüğü herkese derdini anlatmak istiyordu...
YARALAR SARILIYOR
Öğleye doğru Gaziantep’in Hassa ilçesinde geçtik.
57 bin nüfuslu Hassa, Nurdağı’na kıyasla daha iyi durumdaydı.
Yozgat Valisi Ziya Polat, ilçenin koordinasyonundan görevli isimdi.
Kendisinden ilçenin durumuna ilişkin bilgi aldık.
2017-2020 yılları arasında Bursa’da Kestel Kaymakamlığı yapan Ziya Polat, Hassa’da yaraların sarılmaya başlandığını ve hafta sonu itibariyle konteynerlere geçiş yapılacağını söyledi.
Hassa’da Nurdağı’na nazaran ticari faaliyet başlamıştı.
Saat 14.30 sularında Hatay’a indik.
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin TÜV alanına kurduğu şantiyeye varana kadar şahit olduğumuz yıkımın tarifi yok.
Şantiye sessiz, rüzgarlı...
Sahadan yeni gelen bir grup işçi, köşeye çekilmiş alınlarından akan gönüllü yorgunluğa rağmen dinç.
Geride kalan günlerde toplumun her kesiminin ortaya koyduğu fedakarlığın bir karşılığı asla yok.
Sonra Büyükşehir Belediyesi’nin konteyner alanına gitmek üzere şantiyeden çıktık.
Yol üstünde Kurtuluş Caddesi’nde otobüsten indik.
Neredeyse karşılıklı tüm yapıların yıkıldığı caddede yürürken işte başlıktaki sözü söyleyen o motosikletli gençler yanımdan geçti.
Cadde boyu harap...
2013 yılı Nisan aylarında Serinyol’da acemi birliği eğitimi için gelmiştim Hatay’a...
Tarihi çarşısında gezmiştim.
Müzede mozaikleri incelemiştim...
O günlerde gezdiğim şehri tanımak ne mümkün!
Eski yeni ne kadar yapı varsa ya yıkık ya da ağır hasarlı...
Cadde sonunda tekrar otobüse bindik.
Büyükşehir’in tamamlanma aşamasındaki konteyner alanına geldik.
Altyapısı hazır alandaki konteynerlerin bir çoğu yerleştirilmiş, vatandaşın yerleşmesi için gün sayılıyordu.
Ardından yine Büyükşehir tarafından organize edilen ikinci konteyner kente geçtik.
Çilek Mobilya’nın kendi üretimi olan konteyner kenti gördük...
Daha sonra bin konteyner kurumuna hazır başka bir sahaya gittik.
Orada da altyapı tamamlanmış, peyderpey konteyner yerleştiriliyordu.
Toplamda 2 bin 200’den fazla konteyner kurulmuş olacak.
Bu noktada konteyner tedariki büyük önem arz ediyor. Kurum, kuruluş ve sivil toplumun çabalarına daha fazla ihtiyaç var.
Ki Başkan Aktaş, bu karara üzgün ve bir sitem içindeydi.
ÖNEMLİ OLAN AMACA ULAŞMAK
Başkan Aktaş’ın aktardığına göre BTSO yönetiminden bir heyet gelmiş, bölgeyi incelemiş. Bin konteyner sözü verilmiş. Sonra bu söz, 600 konteyner seviyesine çekilmiş. Başkan Aktaş, BTSO Başkanı İbrahim Burkay’ı aramış rica etmiş ve 700 konteyner olmuş. Sonra tekrar 400’e düşmüş. Daha sonra ise hiç veremeyeceğiz denilmiş. Çünkü başka bir yere söz verilmiş.
Bildiğimiz kadarıyla BTSO, bin konteyner için seferberlik durumunda bulunuyor.
Tanesi 80 bin liraya mal olan 21 metrekarelik; içerisinde lavabo, mutfak ve odası bulunan tamamı eşyalı konteyner için BTSO’da çalışmalar sürüyor.
‘Bunlar neden Büyükşehir’in hazırladığı alanda değil da başka bir yerde kuruluyor?’ sorusu haklı görülebilir.
Ancak öğrendiğimiz kadarıyla bölgede görevli bakanların talimatıyla İstanbul Sanayi Odası (İSO) ile birlikte BTSO Hatay’da şehir hastanesinin karşısındaki bir bölgeye 2 bin konteynerden oluşan bir kent kurmakla görevlendirilmiş.
Ayrıca yine bölgedeki bakanların isteğiyle BTSO tarafından Gaziantep ve Kahramanmaraş’ın birer ilçesine de 100’er konteyner gönderilmiş.
Elbette öncelik bölgede vatandaşın konteyner ihtiyacının biran önce karşılanmasıdır.
Bunun için de Büyükşehir Belediye’miz gibi tüm kurumlarımızın seferberlik içinde çalıştığı görülmektedir. Daha fazlasını yapmak için ihtiyacımız olan topyekun daha fazla çalışmaktır.
İşin açığı kimin, kim aracılığıyla gönderdiği önemli değil. Önemli olan amaca ulaşmaktır.
Bu yaraları, hep birlikte saracak güçteyiz. Oralarda silinmez izler bırakmış olacağız.
ETİKET :